Etiketler

16 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Adamdı Ahmet Kaya ...


Bugün Ahmet Kaya'nın ölümünün 13. Yılıdır... Bugün aklıma gelenleri yazmadan edemezdim.

"Çocukluğum çıraklıkta geçti, kir pas içinde" der bir şarkısında, benimde çocukluğumun bir kısmı Ahmet Kaya ile geçmiştir. An Gelir isimli kasetiyle, var olan bütün siyasi düşüncelerden uzak halimle,12 yaşımda dinlemiştim. Yüreğime dokunmuştu Ahmet Kaya,övünmek gibi de olmasın, o günden bu güne ne yüreğimdeki yeri değişti nede aklımdaki duruşu.

O zamanlarda etrafımda onu sevmemek için sebepleri olan çok insan vardı, arkadaşlarım için sakallı tuhaf adamdı, büyüklerim için örnek alınmaması gereken kişiydi. Hiç tam olamadı zaten gözlerde, ya fazlaydı ya da eksik. Yıllar geçtikçe fark ettim ki, onu sevmeyenler de dinlerdi onu, gizlide olsa severlerdi. Benzersiz sesi, şarkılarına kattığı duygular ile içine işlerdi dinleyenlerin. Takdir edilen başarılı sanat hayatında, tırnaklarıyla kazıyarak zirveye ulaşan Ahmet Kaya ne yazık ki, 1999 Yılında ki bir ödül töreninde yaptığı bir konuşmadan dolayı linç edildi. Magazin Gazetecileri Derneğinin ödül töreninde koca Ahmet Abiyi linçe götüren sözleri aynen şöyleydi; " Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var; Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum." dedi. İşte burası son duraktı.Bu sözler üzerine ülkemin bir araya toplanmış sözde sanatçıları, tepki gösterip, küfür etmeye ve çatal, kaşık fırlatmaya başladılar. Ahmet Kaya o salondan çok zor şartlar altında, otelin arka kapısından çıkarılarak ayrıldı. Aklımdaki son görüntüsü; bir asansör kabininde hayal kırıklığı yaşayan bir adamın, kamera aşıklarının altında devrilmiş kara gözleri Ahmet Kaya. Söylemeyebilirdi belki ama o sözünü esirgeme hesabını yapan bir adam değildi. Bence en garibi ise sözler değil,ona yapılanları hak görenlerin, ne milliyetçiler, ne sağcılar, ne de 'ya sev ya da terk et' diyenlerdi. Onlar, ödüle layık görülen sanatçılar, şarkıcılar, gazeteciler ve sinema-tiyatro oyuncularıydı.

Kendi söylemiyle, yağmurlu bir İstanbul sabahında terk etti ülkeyi, bir daha geri gelemedi. İpsiz sapsız yalanlar ile suçlayıp, manşetlere çıkardı değerli köşe yazarları, genel yayın yönetmenleri, sözüm ona bugünün aydın insanları. Aylarca biz özledikçe onu, uzaklarda Kalbi dayanamadı fazla, bir yıl sonra 16 Kasım 2000 yılında kalp krizi geçirerek öldü. Dediği gibi, " Biz ülkeyi bölmek için değil, birleştirmek için vardık, bunu anlamakta güçlük çektiler." Haklıydı, onu anlamakta güçlük çektiler. O gün onu anlamayanlar, bugünde ülkemizin temel sorunlarının kaynağının sebebi olan bakış açısıdır. Çünkü anlamıyorlar. Daha ne güzel şarkılar söyleyecekti, Nazım'ın belki bir kaç şiirini daha besteleyip mest edecekti bizi. Olmadı.

Ahmet Kaya en tehlikeli zamanlarda bile sözünü sakınmadı, düşündüğünü söyledi. Doğrularını satmadı. Yapılan haksızlık var ise, kimin yaptığına bakmadan karşı durdu. Hayatları boyunca hiç bir şeye karşı durmamış, çıkarları doğrultusunda gelişmeden, değişerek yaşayan ve hiç bir fikri inançla savunmayanların onu anlaması imkan dahilinde değildir maalesef. Evet, Ahmet Kaya'nın kendine ait değerleri vardı, savundu. Tutkuları vardı,savunulacak fikirleri vardı. Bazen kızdırdı, bazen kendinden uzaklaştırdı, çünkü gerçekti. Çok konuştu, hep nasıl baktığını ve ne gördüğünü anlattı, şarkılarında şiirlerinde hep kendini anlattı. Dinledim, hala dinliyorum. Ve sizde dinleyin istiyorum. Aşağıdaki video 34 Milyon kez dinlenmiş şarkısıdır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder