beyaz bir yangın gibi aydınlığı
vurdu hava meydanlarının
ve kaçırdığım
tirenler benden bir şeyler alıp
pırıl pırıl
daldı karanlığa,
ben bir
yolculuk yaptım.
Ben
bir yolculuk yaptım,
insanların
gözleri bembeyazdı,
leş kokuyordu
çürümüş sular.
Yalanın
ve ahmaklığın bataklığını geçtim
adam boyu
sazlıklarda kaybolmadan …
Ben
bir yolculuk yaptım,
yumrukları
sıska karınlarında ve iki büklüm oturan
yahut
da rüzgarın önünde yalnayak koşan kadınlarla;
ölülerle
birlikte
harp meydanlarında
ve barikatlarda unutulmuş olanlarla.
Ben
bir yolculuk yaptım,
asfaltı
sabah aydınlığıyla ıslak
şehirlerin
içinde
mahpusları taşıyan
kamyonlarla geçerek …
Ben
bir yolculuk yaptım,
ne senin
beyaz dişlerinde ezilen üzümlere doyabildim,
ne de
kapalı bir yaz ikindisine benzeyen yatağına.
Ben
bir yolculuk yaptım,
yepyeni
yapılar vardı şantiyelerde,
genç bir
çam gibi yemyeşildi ümit,
ve bin
metre yerin altında
insanların alnında yanıyordu
grizu lambaları.
Ben
bir yolculuk yaptım,
ayışığında,
günışığında,
yağmurun
ışığında,
dört mevsimle
ve bütün zamanlarla birlikte,
böceklerle,
otlarla, yıldızlarla birlikte
ve en
namuslu insanlarıyla yeryüzünün,
yani bir
keman gibi şefkatli,
henüz
konuşamayan bir çocuk gibi merhametsiz,
henüz
konuşamayan bir çocuk gibi cesur,
yani bir
kuş kolaylığıyla ölmeye de
bin yıl
yaşamaya da hazır…
Nazım Hikmet Ran
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder